14 Şubat 2012 Salı

Vazgeçemediklerimiz...

Yapışıp kalmış gibidir vazgeçemediklerimiz. Yürek sızısı olur, tarifsiz sevinç olur, unutulmaz olur. Vazgeçilemezler.

Çocukluk anılarımızdan başlarız vazgeçmemeye. Öyle hepsinden değil belki ama o sıcak ve güven veren kokusundan vazgeçemeyiz. Bize kalan anılarda hep resmini taşırız zihnimizde. Kitaplarımızdan vazgeçemeyiz. Ne kadar çoksalar, biz de onlarla çoğalırız. Kimseye veremeyiz üstelik, bizim gösterdiğimiz değeri bulamayacaklarından korkarak. Müziklerimizden vazgeçemeyiz. Onlar “anı”lardır, “an”lardır geçmişten bugüne. Yaşadığımız her bir dönemin, bizde kalan izlerinin en iyi tanıklarıdır. Yüreğimizi çizip geçerler çoğunluk ama onlarsız da olmaz. Şehrimizden vazgeçemeyiz, nereye gitsek dönmek isteriz hep. Her uzak kalıp geri dönüşümüzde, içimize çekeriz çokça havasını, yıllarca ayrı kalmışcasına. Sadakatimizden vazgeçemeyiz, ihanetler görsek de öyle ağır mesela. Öyle inanılmaz hani. Ama hiçbirinin bizi ezmesine izin vermeyiz. Onlar gibi oluruz aksi halde. Heyecanımızdan vazgeçemeyiz, bizi harekete geçiren, yaşadığımızı hissettiren heyecanımızdan. Bazen ellerimizi ve bacaklarımızı kullanamaz hale gelene kadar titrediğimiz zamanlar olur, ama yine de vazgeçmeyiz çünkü o biziz… Sevincimizden vazgeçemeyiz, çok küçük şeylerin bizi sevindirmesi yeter çünkü. Belki bu yüzden çok değerli de olmayız, ama “değer” dediklerimizden de olmayız. Acı çekmekten de vazgeçememiş oluruz belki… “İdeal”lerimizdan vazgeçemeyiz, onlarla yenileniriz, onlarla keşfederiz hep kendimizi. Sınırlarımızı, değerlerimizi, sahip olduklarımızı. Sevgimizden vazgeçemeyiz. Parçalanırız , bölünürüz, dağılırız ama hiç vazgeçemeyiz.

Belki de tüm bu vazgeçemediklerimizden, vazgegeçemediğimiz inancımızdan vazgeçemeyiz. Değerli olur hep. Bağımlılık değil, bağlılıktır yani. Biraz geçmişe, biraz şimdiye ve biraz geleceğe ümit olsun diye…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder